Küresel ölçekte giderek daha yıkıcı sonuçlar doğuran iklim değişikliği, Türkiye’de de sel ve taşkın risklerini belirgin biçimde artırıyor. 2021, 2022 ve 2023 yıllarında üst üste yaşanan sel felaketleriyle gündeme gelen Kastamonu’nun İnebolu ilçesi, bu durumun en çarpıcı örneklerinden biri. Ancak artık daha olağan hale gelen bu felaketlerde yalnızca iklim değişikliği değil, yanlış planlamalar ve yetersiz altyapılar da büyük rol oynuyor. Ne yazık ki bilimsel araştırmalar, felakete yol açan hataların yapılmaya devam edildiğini gösteriyor.
Amasya Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden Dr. Merve Özkaynak ve Dr. Zeynep Özdemir’in yürüttüğü yeni bir araştırma, 2021’deki uyarı niteliğindeki sel felaketinden ders alınmadığını ortaya koyuyor. Çalışma, 2022 ve 2023’te de aynı hataların tekrarladığını; kıyı kanununa aykırı biçimde riskli bölgelerde yapılaşmanın sürdüğünü, dere yataklarına kamusal binaların inşa edildiğini ve köprülerin hem dayanıksız hem de suyun doğal akışını engelleyecek şekilde yapıldığını vurguluyor. Bu uygulamalar, kentleri iklim değişikliği karşısında daha da kırılgan hale getiriyor.
İklim değişikliği ile birlikte Batı Karadeniz’de yağışların miktarı ve şiddeti artarken, üst üste üç yıl yaşanan sel felaketlerinin önümüzdeki yıllarda daha da sık gerçekleşeceği öngörülüyor. Ancak doğa olaylarının felakete dönüşmesi kaçınılmaz değil. Yeni iklim gerçekliğine uygun, bilim temelli şehir planlama projeleriyle, dirençli ve güvenli kentler inşa etmek mümkün.
2021’deki sel felaketinde 82 kişi hayatını kaybetmişti
2021 yılında Kastamonu’nun Bozkurt ve İnebolu ilçeleri ile Sinop’un Ayancık ilçesinde büyük bir sel felaketi yaşandı ve 82 kişi hayatını kaybetti. Bu olay, aslında uzun süredir üst üste biriken sorunların da patlama noktası oldu.
Bozkurt’ta dere yatağına inşa edilen çok katlı binalar, plansız yapılaşma ve hidroelektrik santralinin tomruk depolama alanıyla birleşmesi sonucu, felaketin etkisi katlandı. Ezine Çayı taştı, sel suları binaların temelini aşındırdı ve pek çok yapının çökmesine ya da ciddi şekilde hasar görmesine neden oldu.
Aynı felaketler üç yıl üst üste yaşandı, hâlâ ders çıkarılmadı
Çalışma kapsamında, 2021’de yaşanan ilk felaketin ardından İnebolu’da iki sene üst üste yaşanan sel felaketleri, yerinde incelendi. Bu felaketlerde Söke Çayı taşmış ve pazar yeri, köprüler, otopark gibi kamusal alanlar su altında kaldı. 2022 yılında yıkılan köprüler, ulaşımı felç etti. Pazar alanının dere yatağına inşa edilmiş olması, afetin etkilerini daha da artırdı.
2023’te ise aynı hikaye bir kez daha yaşandı. Yeni yapılan otogar köprüsünün yeterince yüksek olmaması, taşkın anında suyun rahat geçişini engelledi. Rögarlar taştı, ticaret alanı sular altında kaldı. Belediye ekipleri gece-gündüz çalıştıysa da müdahaleleri, köklü planlama eksikliklerinin yarattığı sorunları çözmeye yetmedi.
Üst üste yaşanan felaketlerin ardından yerinde yapılan incelemeler, gerekli derslerin hâlâ çıkarılmadığını ve alınması gereken önlemlerin yeterince uygulanmadığını gösteriyor. Çalışmanın en çarpıcı tespitlerinden biri, bölgedeki yapılaşmanın, kıyı kanununa aykırı biçimde ilerlemesi. Özellikle hastane, adliye, okul, otogar ve spor alanı gibi kamu yapıları, 100 metrelik kıyı şeridinin içinde kalıyor. Bu, taşkın riski altında oldukları anlamına geliyor.

”İnebolu’da iki sene üst üste yaşanan sel felaketlerde Söke Çayı taştı ve pazar yeri, köprüler, otopark gibi kamusal alanlar su altında kaldı. 2022 yılında yıkılan köprüler, ulaşımı felç etti. Pazar alanının dere yatağına inşa edilmiş olması, afetin etkilerini daha da artırdı.” (Söke Çayı Taşkın Risk Değerlendirmesi, çalışmanın yazarları tarafından hazırlanmıştır.)
İklim değişikliği ile birlikte bu tür afetlerin daha sık yaşanacağı biliniyor. Dünya Meteoroloji Örgütü de, gezegen ısındıkça yağışların daha yoğun, sellerin daha yıkıcı olacağı uyarısında bulunuyor. Bu nedenle artık sadece küresel ısınmayı suçlamak değil, bu yeni gerçekliğe uyum sağlayacak mimari ve şehir planlama projeleri geliştirmek gerekiyor.
İklim değişikliği yağış miktarını ve şiddetini artırdı
Araştırmada iklim değişikliğinin etkileri de detaylı biçimde incelendi. Bulgular, yağışların hem miktarının hem de şiddetinin, son yıllarda ciddi ölçüde arttığına işaret ediyor. Meteoroloji verileri, özellikle Batı Karadeniz bölgesinin, normallerin çok üzerinde yağış aldığını gösteriyor.
Ancak sel felaketlerinin tek nedeni yağışlar değil. Toprağın su tutma kapasitesinin azalması, ormanlık alanların tahrip edilmesi, dere yataklarının daraltılması ve yapılaşmanın bu alanlara kadar genişlemesi, selin yıkıcılığını artırıyor. Bozkurt örneğinde de görüldüğü gibi, selin taşıdığı malzemelerin köprüleri tıkaması ve suyun yön değiştirmesine neden olması, ciddi hasara yol açıyor.
İklim değişikliği ile birlikte bu tür afetlerin daha sık yaşanacağı biliniyor. Dünya Meteoroloji Örgütü de, gezegen ısındıkça yağışların daha yoğun, sellerin daha yıkıcı olacağı uyarısında bulunuyor. Bu nedenle artık sadece küresel ısınmayı suçlamak değil, bu yeni gerçekliğe uyum sağlayacak mimari ve şehir planlama projeleri geliştirmek gerekiyor.

İnebolu’da köprü yıkılmadan önce ve yıkıldıktan sonra. Selin taşıdığı malzemelerin köprüleri tıkaması ve suyun yön değiştirmesine neden olması, ciddi hasara yol açıyor. (Fotoğraf: Zeynep Özdemir ve Merve Özkaynak Yolcu)
Batı Karadeniz sel felaketlerine dirençli hâle getirilmeli
İklim değişikliğine ve Batı Karadeniz özelinde de sel riskine dirençli kentler yaratmak için acilen atılması gereken somut adımlar var.
- Dere yatakları boşaltılmalı: Kamuya ait alanların acilen dere yataklarından taşınması ve bu alanların kesinlikle yapılaşmaya açılmaması gerekiyor. Zemin sıvılaşması olan (suya doygun bir zeminin, bir deprem anında zemin dayanımını yitirerek deprem öncesinde gösterdiği katı zemin davranışı yerine, bir sıvı gibi davranmaya başlaması ve suyla birlikte yüzeye doğru hareket etmesi bölgelerde de inşaatlara izin verilmemeli. Yerleşimler için ovadan ziyade yamaç ve dağlık alanlar tercih edilmeli.Akarsu yatakları, herhangi bir taşkın anında yapısal zarara uğramayacak şekilde düzenlenebilir. Taşkın olmadığı durumlarda bu alanlar, rekreasyon alanı olarak kullanılabilir.
Buna iyi bir örnek olarak 1996’da Almanya’nın Leipzig kentinde düzenlenen Elster ve Pleiße Değirmen Dereleri’ni gösterebiliriz. Derelerin eski doğal akış yapısına yeniden kavuşturulması sayesinde, ani yağışlarda suyun taşkınlara yol açmasının önüne geçildi ve sel riski belirgin şekilde azaldı. Ayrıca derelerin çevresinde oluşturulan sulak alanlar ve geri tutma havuzları, taşkın kontrolünü destekledi. Tarihi su değirmeni mirasını da koruyan bu düzenleme, halkın bu alanlarda bisiklet, kano gibi aktiviteler yapmasına olanak sağlayacak şekilde bir yapıldı.
Söke Çayı’nda dere yatağının genişliği 40 metre. 700 metre uzunluğundaki yerleşim yatağında, eğimin az olduğu kısımlarında taşkın tehlikesi olabilir. Ayrıca kıyı kanunu doğrultusunda akarsu kıyı kenar çizgisinden itibaren yapılaşma yasağına dikkat edilmediği için, bu tablo tehlike arz ediyor. (Görsel yazarlar tarafından hazırlanmıştır.)
- Köprüler ve akarsu yatakları yeniden planlanmalı: Su akışı olmasa dahi akarsu yatakları değiştirilmemeli. Akarsu üzerindeki köprülerin dayanıklılığı artırılmalı. Köprüler suyun akışını kesmeyecek şekilde tasarlanmalı.
- Sahil şeridinde yapılaşmaya izin verilmemeli: 3621 sayılı kıyı kanunu kapsamında 100 metrelik sahil şeridine yapılaşma izni verilmemeli.
- Taşkın haritaları dikkate alınmalı: Yerleşim alanları, 50, 100 ve 500 yıllık taşkın senaryoları dikkate alınarak planlanmalı. Yakın zamanda bir sel felaketi yaşanmamış olması, gelecekte yaşanmayacağı anlamına gelmez.
- Ekolojik yaklaşım şart: Yerleşim yerlerinin doğayla uyumlu şekilde geliştirilmesi ve yeşil alanların korunması gerekiyor.

”Sel felaketlerinin tek nedeni yağışlar değil. Toprağın su tutma kapasitesinin azalması, ormanlık alanların tahrip edilmesi, dere yataklarının daraltılması ve yapılaşmanın bu alanlara kadar genişlemesi, selin yıkıcılığını artırıyor.” (Çay kenarında yüksek yapılaşmayı gösterir fotoğraf, çalışmanın yazarları tarafından çekilmiştir.)
Önlem almazsak daha büyük felaketler yaşarız
Sel felaketleri, yalnızca doğa olaylarının değil, insan eliyle yapılan hataların sonucudur. Eğer plansız yapılaşma devam ederse, gelecekte çok daha büyük felaketlerle karşı karşıya kalabiliriz. Nitekim İnebolu özelinde yapılan bu çalışma, aslında Türkiye’nin pek çok yerleşimi için de örnek niteliğinde. Sadece Batı Karadeniz’de değil, tüm kıyı ve dere kenarı yerleşimler benzer riskler taşıyor. Önlem alınmadığı sürece, aynı kaderi paylaşmaları beklenebilir.
Felaketlerin bu denli olağanlaşması, kabullenme anlamına gelmemeli. Kentlerin iklim değişikliği ile uyumlu hale getirilmesi ve afet riskine göre yeniden planlanması gerekiyor.
Kaynak Makale: İklim Değişikliğinin ve Kentleşmenin Etkilerini Akarsu Kıyısı Yerleşim Alanlarında Sel Felaketi Üzerinden Tartışmak
*Haberin kapak fotoğrafı, Bozkurt Belediyesi internet sitesinden alınmıştır.