2024’te sonuçsuz kalan Birleşmiş Milletler Plastik Anlaşması müzakereleri, Cenevre’deki son turda da bir metinle sonuçlanamadı. Plastik üretiminin sınırlandırılmasına karşı çıkan az sayıda ülkenin ve güçlü lobi gruplarının etkisiyle, görüşmeler bir kez daha tıkandı.
Başta petrol üreticisi ülkeler ile petrol ve kimya endüstrisi lobileri olmak üzere çıkar grupları, 2022’den bu yana devam eden süreci bir kez daha tıkadı. Yeni plastik üretiminin kısıtlanması, plastiklerde kullanılan tehlikeli kimyasalların açıklanması ve aşamalı olarak yasaklanması gibi önlemler, en yoğun itiraz edilen başlıklar arasında yer aldı. Anlaşmanın tüm ülkelerin onayını gerektirmesi, birkaç ülkenin direncinin, plastik krizine çözüm arayan çoğunluğu rehin almasına yol açtı.
Üç yılda yaklaşık 40 milyon dolar harcanan müzakerelerin başarısızlığı, BM mekanizmalarının işleyişine dair ciddi soru işaretleri yarattı. Müzakereleri yürüten BM Çevre Programı (UNEP) ile dünyanın en büyük petrol üreticilerinden Suudi Arabistan arasındaki mali ilişkiler, sürecin güvenilirliğini zedeledi. Ayrıca müzakerelere katılan 234 fosil yakıt ve kimya endüstrisi lobicisinin sayısının, 27 Avrupa Birliği ülkesinin toplam diplomatik temsilcisinden fazla olması ve bu lobicilerin birçok heyete doğrudan erişim sağlayabilmesi, çıkar gruplarının orantısız etkisini gözler önüne serdi.
Bugün gelinen noktada Plastik Anlaşması’nın geleceği belirsiz. Ancak güçlü bir anlaşma isteyen ülkelerin zayıf bir metni kabul etmemesi, hala umut olduğunu gösteriyor. Yine de zaman daralıyor: Bilimsel araştırmalar, plastiğin ekosistemler ve insan sağlığı üzerindeki etkilerinin hızla derinleştiğini, krizi çözmek için trenin kaçmak üzere olduğunu gösteriyor.

‘‘Daha fazla geri dönüşüm’’, plastik krizinin çaresi değil: Bugüne kadar üretilen 12 milyar ton plastiğin yüzde 10’u dahi geri dönüştürülemedi. Bu durum karşısında ülkeler, 2022 yılından bu yana, plastik üretimini kısıtlamayı da kapsayabilecek, yasal yaptırımlar içeren bir anlaşma hazırlamak için çalışıyorlar. (Fotoğraf: Dedi Sinuhaji/EPA)
Büyüyen plastik krizine karşı Plastik Anlaşması
Yıllık plastik üretimi 450 milyon tonu geçmişken plastik endüstrisi, fosil kaynakların yakıt olarak kullanılmasından uzaklaşma stratejisinden hareketle önümüzdeki 20 yılda üretimi üç katına çıkarmayı planlıyor. Hızla büyüyen plastik krizi, hem ekosistemin dengesini bozuyor hem de insan sağlığını tehdit ediyor. Üstelik sıklıkla öne sürülen ‘‘daha fazla geri dönüşüm’’, bu krizin çaresi değil: Bugüne kadar üretilen 12 milyar ton plastiğin yüzde 10’u dahi geri dönüştürülemedi.
Bu durum karşısında ülkeler, 2022 yılından bu yana, plastik üretimini kısıtlamayı da kapsayabilecek, yasal yaptırımlar içeren bir anlaşma hazırlamak için çalışıyorlar.
Bu süreçte hedef, 2024 yılı sonuna kadar hukuki olarak bağlayıcılığı bulunan bir anlaşma metni hazırlamaktı. Bu doğrultuda altı toplantı yapıldı:
INC-1: 2022’de Uruguay’da 160 ülkeden 2,300’den fazla delegenin katılımıyla gerçekleşti,
INC-2: 2023 yılında Paris’te yapıldı,
INC-3: Yine 2023’te Kenya’da gerçekleşti,
INC-4: 2024 yılında Kanada’da organize edildi. Toplantıya katılan lobicilerin sayısı (196), bilim insanlarından fazlaydı.
INC-5.1: Aralık 2024’te Güney Kore’nin Busan kentinde yapıldı. Bu toplantıda, anlaşma metni üzerinde uzlaşmaya varılması hedefleniyordu ancak anlaşmaya varılamadı. Bu nedenle müzakereler uzadı ve Cenevre’de ikinci bir oturum düzenlenmesi gerekti.
INC-5.2: 5-15 Ağustos tarihleri arasında gerçekleşen görüşmelerde de hedeflenen sonuca ulaşılamadı. Plastik Anlaşması’nın geleceği belirsiz.

Petrol üreten ülkelerin dayatmaları sonucunda tıkanan süreç, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından yeterli şeffaflıkta sürdürülemedi. Bu durumda, Temmuz ayı sonunda The Guardian gazetesinin bir haberine konu olan, UNEP ve Suudi Arabistan arasındaki şaibeli yakınlaşmanın etkili olup olmadığı ise belirsiz. (Haberde, Suudi Arabistan’ın 2019 yılında çevre koruma danışmanlığı sağlanması karşılığında UNEP ile 25 milyon dolarlık bir anlaşma imzaladığı, ayrıca 2020-2024 yılları arasında UNEP’e 20 milyon dolardan fazla bağış yaptığı aktarılıyor.) (Fotoğraf: Florian Fussstetter/ UNEP)
Petrol üreten ülkeler, müzakereleri tıkadı
Cenevre’deki toplantının sonucuna bakıldığında, aslında perşembenin geleceğini çarşambadan biliyor gibiydik. Ülkeler, önceki müzakerelerde sıklıkla direttikleri kırmızı çizgileri, Cenevre’deki müzakerelerin ilk birkaç gününde tekrarladılar. Bu durum, müzakerelerdeki tıkanıklığı belirginleştiriyordu.
Petrol üreten ‘‘benzer düşünen ülkeler’’, yasal olarak bağlayıcı yükümlülükleri kabul etmeyeceklerini ve başka ülkelerin gerekli gördüğü çeşitli hükümlere karşı olduklarını, Suudi Arabistan’ın sözcülüğüyle aktarıyorlardı. Kimleri kapsadığı tam olarak belli olmayan, ancak kendilerini dünya nüfusunun yarısının temsilcisi olarak gösteren bu grubun resmi bir internet sitesi ya da deklarasyonu bulunmuyor. Üstelik birçoğunun yönetim biçimleri dikkate alındığında, ortada bir temsiliyetin değil bir irade gaspının olduğu da söylenebilir.
Yeni plastik üretimi üzerindeki kontroller, plastiklerde kullanılan tehlikeli kimyasalların ifşa edilmesi zorunluluğu ve aşamalı olarak kullanımdan kaldırılması gibi başlıklar, bu grubun en fazla ayak direttikleri konuların başında yer alıyordu. Bu ülkeler ayrıca, uzlaşmaya dayalı karar alma normunda da ısrarcı oldular. Bu yöntem, tüm ülkelerin metin üzerinde anlaşmasını gerektiriyor; tek bir ülkenin itirazı dahi süreci durdurmaya yetiyor. Tüm bu ‘‘kırmızı çizgiler’’, ortada üzerinde konuşulacak bi metin dahi bırakmıyordu.
Bu benzer düşünen ülkelerin delegeleri, benzer bir stratejiyi 2024 yılı sonlarında Güney Kore’nin Busan kentinde düzenlenen bir önceki toplantıda da izlemişti. Hazırlanan anlaşma taslağına yüzlerce yeni öneri ekleyerek metni son haline getirmeyi imkansız hale getirmişlerdi.
Bu dayatmalar sonucunda tıkanan süreç, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından da yeterli şeffaflıkta sürdürülemedi. Bu durumda, Temmuz ayı sonunda The Guardian gazetesinin bir haberine konu olan, UNEP ve Suudi Arabistan arasındaki şaibeli yakınlaşmanın etkili olup olmadığı ise belirsiz. (Haberde, Suudi Arabistan’ın 2019 yılında çevre koruma danışmanlığı sağlanması karşılığında UNEP ile 25 milyon dolarlık bir anlaşma imzaladığı, ayrıca 2020-2024 yılları arasında UNEP’e 20 milyon dolardan fazla bağış yaptığı aktarılıyor.)
Hangi ülkeler, neyi savundu?
Plastik Anlaşması toplantılarının ilk haftasında anlaşma metninin uzunluğu, tahmin edilenin neredeyse iki katına çıkmıştı: Metinde birbirinin alternatifi olan o kadar çok ifade vardı ki, güçlü bir metin de güçsüz bir metin de mümkün görünüyordu.
Meksika ve İsviçre ortaklığında önerilen bir metin, plastiğin üretimini, tasarımı ve kimyasal içeriğini önemli ölçüde düzenlemeyi hedefliyordu. Bu metin, 100’e yakın ülke tarafından desteklendi.
Atık ticaretini sınırlamaya yönelik bir yasa çıkaran AB grubu, bu ticareti kısıtlamayı ve plastik atıkların kontrolünü kapsayan bir ifadenin taslağa girmesine karşı direndi. Bu durum, birçok açıdan AB’ye destek olan müttefik Afrika grubunun tepkisini çekti. Avrupa’nın, çöp ticaretinin yarattığı tehditlerden rahatsız olmadığı, ‘‘-mış gibi’’ yaptığı eleştirilerine yol açtı. Gambiya ve Gana öncülüğündeki Afrika grubu, rahatsızlıklarını açıkça dile getirdi.
Suudi Arabistan, ABD, Rusya ve İran, temas grubu toplantılarında uzun uzun söz hakkı taleplerinde bulundular ve metnin güçlü, bağlayıcı yanlarını kırpmaya uğraştılar. Özellikle Suudi Arabistan heyeti, önce ‘‘benzer düşünen ülkeler’’ grubu adına, ardından ‘‘Arap Grubu’’ adına, son olarak da kendi adına söz hakkı alarak görüşmeleri yavaşlattı. Koridorlarda, birçok Arap ülkesinin, kendilerinden izin almadan kendileri adına konuşan Suudi Arabistan’dan rahatsız oldukları konuşuluyordu. Hatta plastik ve petrol bazlı kimyasal üretmeyen bazı Arap ülkelerinin, plastik üretiminin kısıtlanmasına karşı çıkmadıklarını çünkü bu sektörün kendilerini ilgilendirmediğini söyledikleri de konuşulanlar arasındaydı.
Türkiye ise, müzakerelerin ilk haftasında olduğu gibi, kayda değer bir etkinlik sergilemedi. Öyle ki bakanlara özel oturumda bakan yardımcısı, konudan oldukça uzakta sayılabilecek bir bağlamda konuştu ve çöp toplamanın kudretine değindi. Bu konuşma, Türkiye’nin, Plastik Anlaşması konusunda ‘‘plastik üretimi durdurulmadan plastik kirliliği çözülmez’’ temel yaklaşımından ne kadar uzakta olduğunu ortaya koyuyor. Her ne kadar Türkiye delegasyonu, nasıl bir pozisyonda olduklarını ikinci bir ağızdan duymaktan hoşlanmasa da durum ne yazık ki bu.

UNEP’in yayınladığı taslak anlaşma metni, büyük eleştiri topladı
UNEP tüm bu tıkanmanın ardından 13 Ağustos Çarşamba günü, yani müzakerelerin ikinci haftasında, şok etkisi yaratan bir taslak metin yayınladı. Oturum başkanı Luis Vayas Valdivieso tarafından hazırlanan bu taslakta ne plastik üretiminin kısıtlanmasından, ne plastiğin olumsuz sağlık etkilerinden, ne atık ticaretinin sınırlandırılmasından ne doğru düzgün bir finansal mekanizma yaratılmasından ne de adil geçişten bahsediliyordu. Bu taslakta bazı maddeler adeta kuşa çevrilmiş ve 2022 yılında Kenya’da yapılan toplantıda ortaya konulan ilk açıklamanın bile gerisine düşülmüştü.
100’e yakın ülke, açık bir şekilde bu taslağa karşı olduklarını belirten konuşmalar yaptı; bu taslak üzerinden hareket edilemeyeceğini belirtti. Panama delegasyon heyetinin başında yer alan ve ironik şapkasıyla görüşmelerin simge isimlerinden olan Monterrey Gomez, ‘‘Bu taslak temel alınamaz; eğer alınacaksa biz yokuz,’’ diyerek sert tepki gösterdi. Benzer şekilde Kolombiya, Tuvalu, Bangladeş gibi birçok ülke, tepkilerini dile getirdi. Bu noktaya kadar daha düşük perdeden konuşmalar yapan Kanada, AB ve İngiltere delegasyonları da taslağa net bir şekilde itiraz ettiler.
Bu oturumun ardından birçok temas grubu toplantısı ve çok sayıda gizli görüşme gerçekleştirildi. Ancak bu görüşmeler de sonuç getirememiş olacak ki Sekretarya, müzakerelerin planlanan son günü olan 14 Ağustos için ilan ettiği oturum saatini tam beş defa değiştirdi. Gece yarısında yeni bir taslak metin yayınlandıysa da, bu metin de beklenenin çok gerisinde kaldı. Sabaha kadar süren gizli toplantıların ardından sabah 6’da genel bir oturum düzenlendi; ancak anlaşmazlıklar aşılamamıştı. ABD ve Suudi Arabistan başta olmak üzere, anlaşma karşıtı ülkelerin tıkaması sonucunda oturum kapatıldı ve görüşmeler, bilinmeyen bir tarihe ertelendi.

UNEP 13 Ağustos Çarşamba günü, yani müzakerelerin ikinci haftasında, şok etkisi yaratan bir taslak metin yayınladı. Oturum başkanı Luis Vayas Valdivieso tarafından hazırlanan bu taslakta ne plastik üretiminin kısıtlanmasından, ne plastiğin olumsuz sağlık etkilerinden, ne atık ticaretinin sınırlandırılmasından ne doğru düzgün bir finansal mekanizma yaratılmasından ne de adil geçişten bahsediliyordu. (Fotoğraf: Florian Fussstetter/ UNEP)
Üç sene ve 40 milyon dolar boşa mı gitti?
Sonuç olarak kapalı kapılar ardında gerçekleşen ve hiçbir şeffaflık barındırmayan bir gecenin ardından, Küresel Plastikler Anlaşması müzakereleri 15 Ağustos Cuma günü saat 09:12’de, planlanandan bir gün geç de olsa aniden sona erdi. Üç sene boyunca yaklaşık 40 milyon dolar harcanarak gerçekleştirilen toplantıların bu şekilde sona ermesi, Birleşmiş Milletler (BM) mekanizmalarının güvenirliğini ve işlevselliğini de tartışmaya açıyor.
Cenevre’de sunulan iki taslak metin de reddedildiğinden, Busan’da yapılan bir önceki toplantıda sunulan taslak metne geri dönülecek. Kısacası Cenevre’deki toplantılar, tarihe, tamamıyla yok hükmünde bir müzakere olarak geçecek. Bundan sonraki süreçte, müzakerelerin yeni bir oturumla devam etmesi mümkün, ancak kesin değil. Prosedürel belirsizliklerin devam etmesi, geleceği öngörmeyi zorlaştırıyor.
Üç sene boyunca yaklaşık 40 milyon dolar harcanarak gerçekleştirilen toplantıların bu şekilde sona ermesi, Birleşmiş Milletler (BM) mekanizmalarının güvenirliğini ve işlevselliğini de tartışmaya açıyor (…) Karşı karşıya olduğumuz durum, yalnızca başarısız olmuş bir müzakere süreci değil. Aynı zamanda, küresel güçlerin, sanayinin ve petrol odaklı lobi gruplarının egemen olduğu siyasi tabloyu da netlikle ortaya koyuyor.
Birkaç ülke tüm dünyayı esir alıyor
Karşı karşıya olduğumuz durum, yalnızca başarısız olmuş bir müzakere süreci değil. Aynı zamanda, küresel güçlerin, sanayinin ve petrol odaklı lobi gruplarının egemen olduğu siyasi tabloyu da netlikle ortaya koyuyor. Bu tıkanmışlık yalnızca ABD ve Suudi Arabistan gibi petrol ihracatçılarının değil, aynı zamanda küresel petrokimya endüstrisinin stratejik manevralarının da bir sonucu. Özellikle ABD’nin Plastik Anlaşması’na açık muhalefeti, müzakereleri derin bir çıkmaza soktu ve başarılı, çevreci bir sonuca ulaşma umudunu ciddi biçimde baltaladı. Oysa 184 ülkenin katılımıyla yürüyen bu süreçte, plastik üretiminin sınırlandırılmasını ve toksik kimyasalların kontrol edilmesini kapsayan, hukuken bağlayıcı maddeler talep eden ülkeler çoğunluktaydı. Buna rağmen hiçbir sonuca varılamaması, birkaç ülkenin dünyanın geri kalanını esir alabildiği küresel mekanizmaları da sorgulamaya açıyor.
Lobi gruplarının etkisi ölçüsüz boyutlara ulaştı
Bu sürecin fiyaskoyla sonuçlanmasının bir diğer önemli nedeni ise lobi gruplarının etkisinin ölçüsüz boyutlara ulaşmış olması. Müzakerelere, fosil yakıt ve kimya sanayinden en az 234 lobici katıldı. Bu lobiciler, müzakerelerde oldukça etkili bir rol oynadı ve delegasyon üyelerine açıktan, işbirliğine dayalı müdahalelerde bulundular. Toplantılara katılan lobicilerin sayısının sınırlandırılmıyor olması, BM süreçlerinin kırılganlığını ve endüstriyel çıkarların müzakere metnine ne denli rahat erişebildiğini gösteriyor.

Sınır aşan plastik kirliliği gibi meselelerden en çok etkilenen ülkelerden biri olan Türkiye, müzakerelerin ilk haftasında olduğu gibi, kayda değer bir etkinlik sergilemedi. Öyle ki bakanlara özel oturumda bakan yardımcısı, konudan oldukça uzakta sayılabilecek bir bağlamda konuştu ve çöp toplamanın kudretine değindi. Bu konuşma, Türkiye’nin, Plastik Anlaşması konusunda ‘‘plastik üretimi durdurulmadan plastik kirliliği çözülmez’’ temel yaklaşımından ne kadar uzakta olduğunu ortaya koyuyor. (Fotoğraf: “Investigation into plastic waste that is dumped and burned in Turkey.” by baselactionnetwork, CC BY-NC-ND 2.0)
Muhalif ülkelerden bağımsız bir süreç yürütülebilir mi?
Başarısızlıkla sonuçlanan görüşmelerin akabinde bazı öneriler de daha geniş destek görmeye başladı; az sayıda ülkenin, alınabilecek tedbirleri engellemesinin önüne geçecek yöntemler değerlendiriliyor.
Örneğin kara mayınlarının düzenlenmesine ve kaldırılmasına dair Ottawa Antlaşması (resmi adıyla Anti-Personel Kara Mayınlarının Yasaklanması Sözleşmesi), tıpkı petrol üreten ülkelerinki gibi bir muhalefetle karşılaşmıştı. ABD, Rusya, Çin, Hindistan ve Pakistan gibi, mayın stoğu yüksek olan önemli askeri güçler, bu girişime karşı çıkmışlardı. Ancak harekete geçmek isteyen ülkeler ayrı bir blok oluşturarak anlaşmayı imzaladılar ve başarılı da oldular.
Gelinen noktada insanlar, iklim değişikliği müzakerelerinin başladığı 1990lı yılların başındaki Rio Deklarasyonu (1992) benzeri bir deklarasyona ya da Kyoto Protokolü (1997) gibi bir protokole dahi razı olabilir gibi görünüyor; nitekim etkili bir Plastik Anlaşması treninin kaçmak üzere olduğundan endişe ediliyor.
Küresel çevre adaleti, çokuluslu çıkar grupları tarafından sınanıyor
Müzakerelerin yeniden başlatılmasına ve yeni bir oturum düzenlenmesine dair umutlar bulunsa da şu nokta açık: Uzlaşmaya dayalı karar alma süreci, petrol çıkar grupları karşısında yetersiz kalıyor. Bu yüzden de delegelerin çoğunluğu, tüm ülkelerin uzlaşmasını gerektiren konsensus yöntemiyle değil oylamayla karar alınması gerektiğini savundu. Sonuçta bu müzakereler yalnızca bir başarısızlık değil: Küresel çevre adaletinin ve demokratik temsilin, çokuluslu çıkar gruplarının baskıları tarafından sınandığı bir dönüm noktası olarak tarihe geçecek.
Ancak umut tamamen kaybolmadı. Zayıf bir metin üzerinde anlaşmaktansa henüz bir metne sahip olmamak, her zaman daha avantajlıdır. Ne var ki bir yandan da plastiğin etkilerine dair bilimsel araştırmalar, zamanımızın daraldığını ve son trenin de kaçmak üzere olduğunu gösteriyor.
(Haber fotoğrafı: “A woman scavenges for survival in a mountain of plastic waste, Pakistan.” by baselactionnetwork, CC BY-NC-ND 2.0)
Biyolog
Doç. Dr. Sedat Gündoğdu biyologdur ve 2009 yılından beri Çukurova Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesinde deniz biyolojisi üzerine çalışmalar yürütmektedir. Özellikle denizel plastik kirliliği üzerine yoğunlaşan çalışmaları mevcuttur.
Gündoğdu’nun, mikroplastiklerin sucul ortama girdiği kaynaklar, sucul ortamdaki dağılımı, canlılara etkisi ve besin zincirine transferi konularında çok sayıda çalışması mevcuttur. Şimdiye kadar, sofra tuzları, midyeler, tüketimlik balıklar, konserve balıklar, balık yemleri gibi gıdalardaki mikroplastik kirliliğini ortaya koyan çalışmalar gerçekleştirmiş olmakla birlikte, atık sulardan salınan, deniz yüzeyi ve sedimentinde dağılım gösteren mikroplastiklerle ilgili çalışmalarda da yer almıştır. Hali hazırda, plastik kirliliğinin kaynakları ve çeşitli ekosistemlerdeki dağılımını araştırmaktadır.
Plastik çöpün ülkeler arası dolaşımının ekosistem üzerindeki etkisine dair de çalışmaları olan Gündoğdu’nun, çoğunluğu plastik ve mikroplastik kirliliğiyle ilgili olan 100’e yakın ulusal ve uluslararası yayını mevcuttur. ‘Plastik: Mucize mi Felaket mi?’ isimli bir popüler bilim kitabı, Yeni İnsan Yayınları tarafından henüz yayınlanan Gündoğdu, hala Çukurova Üniversitesi’nde Mikroplastik Araştırma Grubu bünyesinde çalışmalarını sürdürmektedir.
Uzmanlık Alanları: Atık yönetimi; Mikroplastikler; Çöp ticareti; Çöp kolonyalizmi; Plastik kirliliği







