İklim Masasi

Toplum, karbon vergisinin çevre projelerinde kullanılmasını destekliyor

Akademik bir araştırmaya göre Türkiye’de toplum, olası bir karbon vergisinden elde edilecek gelirin, çevre projeleri geliştirmek için kullanılmasını tercih ediyor. Araştırmaya katılanların en çok desteklediği projeler, yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretilmesine yönelik. Nereye harcanacağı belli olmadan toplanacak bir vergi ise desteklenmiyor.

Yayınlanma Tarihi: 5 Ekim 2023

Kategori: ,

Küresel iklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarını fiyatlandırarak düşük karbon ekonomisine geçişi destekleyen ve iklim kriziyle mücadelede büyük önem taşıyan karbon vergisi, toplumsal desteğin düşük olması nedeniyle, siyasi olarak güçlükle uygulamaya konabiliyor. Tüm dünyada, az sayıda ülke tarafından ve düşük seviyede uygulanıyor. 

Henüz karbon vergisi uygulaması bulunmayan Türkiye’de de durum farklı değil: Bir saha araştırmasına göre, iklim değişikliğiyle mücadelede karbon vergisini destekleyenlerin oranı yüzde 10. Öte yandan yapılan çalışmalar, karbon vergisi gelirinin nereye aktarılacağının baştan belirlenmesinin, toplumsal desteği artırabileceğine işaret ediyor.

Bu konuda Türkiye’de yapılan bir araştırmaya katılanların dörtte biri, karbon vergisinden elde edilecek gelirin, yenilenebilir enerjiden elektrik üretilmesi için kullanılmasını tercih ediyor. Vergi gelirlerinin nereye harcanacağının belirsiz tutulmasını ve gelirlerin doğrudan bütçeye tahsis edilmesini isteyenlerin oranı ise yalnızca yüzde 2,5.

 

Katılımcıların yüzde 61’i, gelirin çevreye aktarılmasını destekliyor

Çalışmaya göre, karbon vergisinden elde edilecek gelirin nasıl kullanıldığı, uygulamaya karşı oluşan toplumsal direnci kırmada önemli rol oynayabilir. Vergi gelirlerinin nereye harcanacağının baştan belirlenmesi ve özellikle çevre projelerinde kullanılması tercih ediliyor. 

Çalışmada, karbon vergisinden elde edilecek gelirin yönlendirileceği 11 farklı harcama grubu belirlendi. Araştırmaya katılanlara, bu gelirin, aralarında yenilenebilir kaynaklardan enerji üretiminin artırılması; iklim değişikliğine uyum projeleri geliştirilmesi; en çok etkilenecek kişi ve iş kollarına yardım edilmesi; toplu taşımacılığın iyileştirilmesi gibi farklı seçenekler bulunan harcama gruplarından hangisine yönlendirilmesi gerektiği soruldu.  

Araştırmaya katılanların yüzde 25,64’ü, gelirin, yenilenebilir enerjiden elektrik üretilmesi için kullanılmasını tercih etti. Tercih edilen diğer harcama grupları da, bu kaynağın çevreye ayrılmasının istendiğini ortaya koyar nitelikte: Katılanların yüzde 13’ü, iklim değişikliğine uyum projelerinin; yüzde 11’i, iklim değişikliğinden en çok etkilenecek kişi ve iş kollarının; yine yüzde 11’i, kömür ocağı ve kömürlü termik santrallerin kapatılmasından etkilenecek işçilerin desteklenmesi gerektiğini düşünüyor. 

Karbon vergisinden elde edilecek gelirin çevre projeleri geliştirmek için kullanılmasını tercih edenlerin oranının (yüzde 61,27), gelirin tüm vatandaşlara eşit olarak dağıtılmasını (yüzde 7,22), gelir vergisi oranlarının düşürülmesini (yüzde 7,28) veya sosyal sigortada işveren payının azaltılmasını (yüzde 4,88) destekleyenlerden daha yüksek olduğu görülüyor. Vergi gelirinin nereye harcanacağının belirsiz olduğu ve doğrudan kamu bütçesine aktarıldığı senaryoyu tercih edenlerin oranı ise yalnızca yüzde 2,53

 

Karbon vergisinden elde edilen gelir nereye harcansın? Tercih yüzdesi
Yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretimini sağlayacak projeler için harcansın 25,64
İklim değişikliğine uyum sağlamak için geliştirilecek projeler için kullanılsın 13,13
İklim değişikliğinden en çok etkilenecek kişiler ve iş kollarına (tarım sektörü gibi) yardım etmek için kullanılsın 11,20
Kömür ocağı ve santrallerinin kapanmasından etkilenecek işçilerin iş güvenliğinin sağlanmasında kullanılsın 11,30
Toplu taşımacılığın iyileştirilmesinde  kullanılsın 6,60
Devlet borcunun geri ödemesinde kullanılsın 8,34
Sosyal sigorta için işverenlerin ödediği payın düşürülerek aradaki farkın kapatılmasında kullanılsın 4,88
Gelir vergisi oranlarının düşürülerek aradaki vergi geliri kaybının telafi edilmesi için kaynak olarak kullanılsın 7,28
Bütün vatandaşlara eşit olarak dağıtılsın 7,22
Doğrudan kamu bütçesine aktarılsın 2,53
Diğer 1,88
‘Public support for carbon taxation in Turkey: drivers and barriers’ başlıklı makaleye dayanmaktadır.

 

ETS ve karbon vergisi şart

Türkiye’nin henüz bir karbon fiyatlandırma politikası bulunmuyor. Diğer taraftan, Avrupa Birliği’nin 2026 yılında uygulamaya koymayı planladığı Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) gereği, Türkiye’de üretilen ve AB’ye ihraç edilen ürünler, içerdikleri karbon yoğunluğuna göre AB tarafından vergilendirilecek. Türkiye’de ulusal bir karbon fiyatlandırma politikasının olması ve karbonun, AB SKDM’ye uyumlu şekilde fiyatlanması durumunda ise, bu gelirin tamamı Türkiye’ye kalacak

İklim krizini bir tür piyasa başarısızlığı olarak tanımlayan iktisat yazınında, bu krizin giderilmesi için regülasyonlar ve/veya piyasa temelli araçlarla piyasaya müdahale edilmesi gerektiği, uzun yıllardır tartışılıyor. 

Bahsedilen piyasa temelli araçlar, karbon vergisi ve emisyon ticaret sistemi (ETS) olarak iki gruba ayrılıyor. ETS’de gelirler, emisyon ticaretine dahil olan ve kendi kirlilik haklarını, yani kotalarını, satan şirketlerin bütçesine aktarılıyor. Kotasını aşan ve bunu kota satın alarak dengelemeyen şirketlerin ödediği cezalar ise kamu bütçesine aktarılıyor. 

Öte yandan, karbon vergisinden elde edilen gelirin tamamı, kamu bütçesine aktarılıyor. Bu konuda yapılan araştırmalar, gelirin kamu yönetimi tarafından çevre projelerinde kullanmak üzere ayrılması ve bunun topluma şeffaflıkla anlatılması durumunda, karbon vergisine desteğin artabileceğini ortaya koyuyor. 

SKDM’nin uygulamaya konmasına bağlı olarak, Türkiye’de de ETS kurulmasına yönelik hazırlıklar devam ediyor. Ancak ETS’nin karbon vergisi ile desteklenmesi çok önemli. Bunun nedeni, mevcut haliyle ETS’nin, AB’de bile, karbon emisyonuna neden olan bütün kaynakları regüle edemiyor oluşu. Özellikle kara yolu ulaşımı, bu düzenlemeye tabi değil. Oysa etkin bir iklim politikası, ancak bütün kirlilik kaynaklarının regüle edilmesiyle mümkün olabilir. 

 

Vergi tutarı, iklim hedeflerinin gerisinde

Daha önce fiyatlanmayan ve dışsal maliyetlere neden olan emisyonları fiyatlandıran bu politika araçları, sera gazı emisyonlarını azaltmanın yanı sıra gelir de sağlıyor. Ancak iktisatçılar tarafından yıllardır savunulan bu araç, yeterince yaygınlaşamadı. 

Bir araştırmaya göre, 2019 yılında dünya genelinde karbon vergisinin ton başına ortalama fiyatı yaklaşık 26 dolardı. Oysa Paris Anlaşması’nın belirlediği sıcaklık artışını sınırlama hedefine ulaşmak için, 2020 yılına kadar ton başına 40 ila 50 dolarlık karbon vergisi ödenmesi gerekiyordu.

Karbon vergisinin düşük seviyelerde ve az sayıda ülke tarafından uygulanmasının en önemli nedeninin, toplumun bu fiyatlandırma politikalarına gösterdiği direnç olduğu düşünülüyor. Toplumda, karbon vergisinin iklim değişikliği ile mücadele etmekten ziyade, hükümetlere ek gelir sağlamak için konulacağı düşüncesi hakim. 

Bu konuda dünya genelinde en dikkat çeken örnek olarak Fransa gösterilebilir. İklim değişikliği ile mücadele etmek için akaryakıt vergilerinin artırılması önerisi, ‘Sarı Yelekliler’ olarak adlandırılan grup tarafından gerçekleştirilen, ülke geneline yayılan ve şiddet içeren eylemler nedeniyle askıya alındı.

 

Dolaylı vergiler direnç yaratıyor

Türkiye’de yapılan bir saha araştırması da, iklim değişikliği ile mücadele söz konusu olduğunda en az destek bulan ikinci politika aracının karbon vergisi olduğunu ortaya koyuyor. Araştırmaya katılanların yalnızca yüzde 10’u, bir dizi politika arasından karbon vergisi yönünde tercihte bulundu. 

Bunun olası nedenlerinden biri, Türkiye’deki tüketim vergilerinden, yani dolaylı vergilerden, sağlanan gelirin, toplam vergi gelirlerinin neredeyse yarısına denk gelmesi. Bu vergiler, daha kolay toplanmaları nedeniyle hükümetler tarafından daha fazla tercih ediliyorlar. 

Diğer taraftan, tüketim vergilerinin olumsuz yanı gerileyici bir yapıya sahip olmaları. Bunun anlamı, vergi yükünün yoksullar üzerinde daha fazla olması

Tam da bu nedenle, toplumların, yine bir tüketim vergisi olan karbon vergisine direnç gösterdiği söylenebilir. Ve aynı sebeple, elde edilen gelirin nasıl kullanıldığı, bu direnci kırmakta önemli rol oynayabilir.

 

Karbon vergisi, iklim adaletinin sağlanmasına katkı sunabilir

Karbon vergisinden sağlanan gelir, doğru şekilde kullanıldığında, iklim adaletinin sağlanmasında önemli bir rol oynayabilir. Nitekim, her bireyin iklim krizine katkısı aynı değil. 

Dünyanın en zengin yüzde 10’luk kesimi, toplam sera gazı emisyonlarının yarısından sorumluyken, en fakir yüzde 50’si, emisyonların sadece yüzde 10’undan sorumlu. Buna karşın iklim krizi, yoksulları daha çok etkiliyor. Dünya Bankası verilerine göre, iklim krizi nedeni ile yoksulluğa itilen insan sayısı da artacak.

Yoksullar, aşırı hava olaylarının neden olacağı su ve gıda güvensizliğinden, sel baskınlarından ve elektrik üretiminde kullanılan kömürün yol açtığı hava kirliliğinden daha fazla etkilenen kırılgan gruplar arasında yer alıyor. 

Bu olumsuz etkileri azaltmak için yeterli gelire sahip olmadıkları için, yoksullukları giderek derinleşerek süreklilik kazanıyor. Örneğin, aşırı hava olayları sonrası gıda fiyatlarında görülen artış, bu grubun satın alma gücünü daha da düşürerek, yetersiz beslenmeye dayalı sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına neden olabiliyor.

Bir diğer örnek, kirli havanın neden olduğu sağlık sorunları. Kömürden elektrik üretimi, karbon ve diğer sera gazı emisyonlarını ciddi miktarda artırıyor; hem küresel hem de yerel hava kirliliğine neden oluyor. Kömür santrallerinin neden olduğu en önemli sağlık sorunları arasında, solunum yolu, kalp-damar ve sinir sistemi rahatsızlıkları bulunuyor.

Sağlık ve Çevre Birliği HEAL, 1965 ve 2020 yılları arasında Türkiye’de kömürden elektrik üretiminin kümülatif sağlık maliyetini 320 milyar euro olarak hesaplıyor. Üstelik yoksulların, iyi ve yeterli sağlık hizmetlerine erişimleri olmayabilir. Bu nedenle, astım gibi sağlık sorunları daha da kötüleşebilir ve yeni sağlık sorunları gelişebilir. 

Karbon vergisi, iklim krizinin yoksullar üzerindeki bu olumsuz etkilerini azaltmak ve hatta mümkünse yok etmek için geliştirilecek projelere önemli kaynak sağlayabilir. 

 

Doğrudan nakit transferi çözüm değil

Karbon vergisinin gerileyici etkisini azaltmak için tartışılan yöntemlerden biri, gelirin bir kısmının yoksullara doğrudan transfer edilmesi. Gelirin bu şekilde kullanılması, yoksulların gelirinde artışa neden olabilecekse de, onları iklim krizinin etkilerinden korumak için yeterli olmayacak. 

Bunun nedeni, iklim krizi ile mücadele edebilmek için geliştirilecek azaltım ve uyuma yönelik projelerin, bireysel çabalarla gerçekleştirilemeyecek ölçekte oluşu. Hükümetlerin kimi zaman hukuki düzenlemeler yapmasına, kimi zaman da sistemli çabalar ve büyük çaplı projeler yürütmesine ihtiyacımız var. 

Akıllı tarım uygulamaları, sellere karşı altyapının güçlendirilmesi, kirlilikle mücadele için elektriğin yenilenebilir enerjiden üretilmesi, gıda güvenliğinin sağlanması için tarım sigorta ürünlerinin geliştirilmesi, bu projelerden sadece bazıları. 

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 2022’de yayımlanan raporuna göre Türkiye, aşırı hava olayları söz konusu olduğunda Avrupa’nın en kırılgan ülkesi. Bu nedenle, elde edilen gelirin nereye harcanacağı belli olmadan doğrudan bütçeye aktarılması ve/veya yoksullara gelir transferi yapılması yerine, yoksulların refahını artıracak şekilde çevre projelerine aktarılması çok önemli. 

 

Gelir tutarı, çevreye ödenek olarak tahsis edilebilir

Türkiye’deki Bütçe Kanunu, belirli gelirlerin belirli giderlere tahsis edilmesine imkan vermiyor. Buna rağmen, Bütçe Kanunu hazırlanırken, tahmini karbon vergisi geliri kadar tutarı, çevreye yönelik harcamalar için ödenek tahsis etmek mümkün. 

Unutulmaması gereken husus, karbon fiyatlandırmasından elde edilecek gelirin sürekli olmadığı, sera gazı emisyonları düştükçe bu gelirlerin de düşeceğidir. Bu nedenle, bu gelirin etkin kullanılması çok önemli. 

Karbon fiyatlandırmasından elde edilen gelirlerin iklim değişikliği ile mücadelede sistemli bir şekilde kullanılması, yoksulları iklim krizinin etkilerinden koruyarak, iklim adaletini sağlayabilir. Ayrıca toplumun bu harcamalar konusunda sürekli bilgilendirilmesi ve elde edilen olumlu sonuçların toplum ile paylaşılması, karbon vergisine karşı olan önyargının da giderilmesine katkıda bulunabilir.

 

Kaynak Makaleler:
Public support for carbon taxation in Turkey: Drivers and barriers
Public preferences for carbon tax attributes

Yazar Hakkında

İstanbul Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi

Prof. Dr. Ayşe Uyduranoğlu, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde mezun olmuş ve doktorasını İngiltere’nin Exeter Üniversitesi’nde yapmıştır. İlgi alanı Çevre Ekonomisi olup, bu alanda iklim değişikliği, çevre vergileri özellikle karbon vergisi, emisyon ticareti, Avrupa Birliği iklim politikaları, sürdürülebilir enerji, ulaşım ve su politikaları konusunda çalışmaktadır. Bu konularda önde gelen uluslararası ve ulusal dergilerde yayınları bulunmaktadır. Çevre konularında kitap bölümleri vardır ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınevi tarafından basılan “Developing Sustainability” kitabının editörlerindendir. WWF Türkiye tarafından yayımlanan “Türkiye’nin Su Riskleri” başlıklı raporun ortak yazarıdır.

2022 yılında Hazine ve Maliye Bakanlığı Vergi Konseyi Çalışma Grubu üyesi olarak yeşil vergileme konusunda çalışmıştır. Yeşil Gazete’de çevre ve edebiyat konularında gönüllü olarak yazmaktadır. 2000 yılından bu yana İstanbul Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmakta ve aynı üniversitenin 2010 yılından bu yana Çevre, Enerji ve Sürdürülebilirlik Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin müdürlüğünü yapmaktadır.