Skip to main content

Devletlerin iklim değişikliği karşısındaki uluslararası hukuki sorumlulukları hakkında tarihinde ilk kez tavsiye görüş bildiren Uluslararası Adalet Divanı, devletlerin iklim değişikliği ile mücadele yükümlülüğü olduğunu tespit etti ve bu yükümlülükleri yerine getirmemenin tazminat taleplerine neden olabileceğini bildirdi.

Birleşmiş Milletlerin (BM) yargı organı olan Uluslararası Adalet Divanı’nın merakla beklenen kararı, çok sayıda usule, eyleme ve sonuca ilişkin bağlayıcı yükümlülük tespit ediyor ve bu yükümlülüklere uyulmazsa neler olabileceğini ortaya koyuyor. Örneğin karara göre fosil yakıt üretimi, fosil yakıt tüketimi, fosil yakıt arama lisanslarının verilmesi veya fosil yakıt sübvansiyonlarının sağlanması” gibi uygulamalar, bir devletin emisyon azaltımı için yeterli önlem almadığı anlamına gelerek uluslararası hukuka aykırı bir fiil teşkil edebilecek (paragraf 427). İklim değişikliğinden zarar gören devletler ise, bu zararın hangi devletten kaynaklandığını açıkça gösterebilirse, tazminat talep edebilecek (paragraflar 452-454).

Devletler için bir diğer önemli noktaysa, her ülkenin iklimle mücadele için kendi belirlediği hedefleri ve planları içeren ulusal katkı beyanlarına dair oldu. Uluslararası Adalet Divanı, Paris Anlaşması’nın gerekli kıldığı bu beyanları hazırlamanın, sunmanın ve güncellemenin yeterli olmadığına karar verdi. Devletlerin iklim planlarını 2°C yerine daha iddialı olan 1,5°C ısınma sınırını hedefleyerek, en güncel bilimsel veriler doğrultusunda ve somut politikalar içerecek şekilde hazırlaması gerektiği belirtildi (paragraflar 224-262). Temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevrenin, yaşam hakkı gibi pek çok diğer insan hakkının “ön koşulu” olduğu da açıkça ifade edildi (paragraf 393).

Uluslararası Adalet Divanı’ndan iki soruyu yanıtlaması istendi

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Uluslararası Adalet Divanı’nın iki soruyla ilgili tavsiye görüş hazırlamasını talep etti: Uluslararası hukuk uyarınca, devletlerin iklim değişikliği ile mücadele yükümlülükleri nedir? Bu yükümlülüklere uymazlarsa hukuki sonuçları ne olur?

Bu soruların yanıtlanmasında yalnızca çok taraflı çevre anlaşmalarının değil, aynı zamanda insan hakları hukuku, uluslararası teamül hukuku ve deniz hukuku gibi ilgili diğer alanların da dikkate alınması istendi.

Ayrıca, devletlerin yükümlülüklerini yerine getirmemesi durumunda, özellikle iklim krizinden orantısız biçimde etkilenen küçük ada devletleri gibi savunmasız ülkeler ile mevcut ve gelecek nesiller açısından doğuracağı sonuçların değerlendirilmesi talep edildi.

''Karara göre “fosil yakıt üretimi, fosil yakıt tüketimi, fosil yakıt arama lisanslarının verilmesi veya fosil yakıt sübvansiyonlarının sağlanması” gibi uygulamalar, bir devletin emisyon azaltımı için yeterli önlem almadığı anlamına gelerek uluslararası hukuka aykırı bir fiil teşkil edebilecek.'' (Fotoğraf: Michael Elleray)

”Karara göre “fosil yakıt üretimi, fosil yakıt tüketimi, fosil yakıt arama lisanslarının verilmesi veya fosil yakıt sübvansiyonlarının sağlanması” gibi uygulamalar, bir devletin emisyon azaltımı için yeterli önlem almadığı anlamına gelerek uluslararası hukuka aykırı bir fiil teşkil edebilecek.” (Fotoğraf: Michael Elleray)

Devletler, en iddialı iklim hedeflerini belirlemekle yükümlü

Uluslararası Adalet Divanı, devletler için çok sayıda yükümlülük belirledi. En kritik olanlardan biri, devletlerin Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS), Kyoto Protokolü ve Paris Anlaşması altındaki yükümlülükleri hakkında (paragraflar 174-270).

Divan, Paris Anlaşması’na taraf ülkelerin yalnızca ulusal katkı beyanı hazırlamasını yetersiz buldu. Karar kapsamında devletler, küresel ısınmayı 2°C ile değil, daha iddialı olan 1,5°C ile sınırlandırabilmek için en iddialı, hedefe en çok katkı sağlayacak beyanları hazırlamak zorundalar. Tüm ülkelerin iklim hedefleri birlikte değerlendirildiğinde, küresel ısınmayı 1,5°C ile sınırlamaya yetecek önlemler içermesi gerekiyor.

Devletlerin ayrıca, iklim değişikliğine uyum kapasitelerini ve dayanıklılıklarını artıracak tedbirler alırken, en iyi bilimsel verilere uygun adımlar atması ve en ciddi çabayı göstermesi bekleniyor. ‘‘En iyi bilimsel veri’’ kriteri, uyum politikalarının kalitesine yönelik bir alt sınır işlevi görebilir.

Son olarak Divan, devletlerin işbirliği yapma yükümlülüğü olduğunu saptadı. Bu çerçevede mali yardım, teknoloji transferi ve kapasite geliştirme yöntemleri, doğrudan belirtildi. Bu yükümlülükler özellikle BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinde ‘‘gelişmiş ülkeler’’ olarak tanımlanan ülkelere ait (Ek-II ülkeleri). Türkiye, kendi talebiyle bu listeden adını sildirmiş olsa da, sanayileşmiş ülkeler arasında sayılan Ek-I listesinde yer almaya devam ediyor.

96 devlet ve 11 uluslararası örgüt görüş bildirdi

Uluslararası Adalet Divanı’nın tavsiye görüşü, 29 Mart 2023te Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından talep edildi. 96 devlet ve 11 uluslararası örgüt tarafından davaya91 yazılı başvuru yapıldı ve107 sözlü ifadede bulunuldu. Ayrıca yazılı başvurulara karşılık olarak62 karşıt görüş iletildi. Divan tarihinde bir rekora işaret eden bu durum, konunun ne kadar evrensel ve tartışmalı olduğunu gösterir nitelikte. Türkiye ise ne yazılı ne de sözlü olarak herhangi bir katkıda bulunmadı. 

''Uluslararası Adalet Divanı’na göre temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevre, pek çok insan hakkının ön koşulu olan zorunlu bir temel hak. Bu bağlamda devletlerin; sağlık hakkı, yaşam hakkı gibi haklarla ilgili yükümlülüklerini yerine getirebilmeleri için temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir çevre hakkını güvence altına almaları gerekiyor.'' (Fotoğraf: Aji Styawan)

”Uluslararası Adalet Divanı’na göre temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevre, pek çok insan hakkının ön koşulu olan zorunlu bir temel hak. Bu bağlamda devletlerin; sağlık hakkı, yaşam hakkı gibi haklarla ilgili yükümlülüklerini yerine getirebilmeleri için temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir çevre hakkını güvence altına almaları gerekiyor.” (Fotoğraf: Aji Styawan)

Ciddi zarar vermeme ilkesi, iklim değişikliği için de geçerli

Uluslararası teamül hukukunda yer alan ciddi zarar vermeme ilkesi, iklim değişikliği bağlamında da kabul edildi (paragraflar 271-315). Buna göre bir devletin, kendi yetki alanındaki faaliyetlerden doğan kirliliğin yayılmaması için elindeki tüm imkanları kullanması gerekiyor. Bu çerçevede ülkelerin özen yükümlülüğü de, uygun önlemlerin alınması, zararın olasılığına ve ciddiyetine ilişkin bilimsel bilgi, faaliyetlerin risk ve etkilerinin değerlendirilmesi gibi pek çok somut standarda bağlandı.

Divan ayrıca sera gazı emisyonlarının, deniz çevresinin kirletilmesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ve BM Deniz Hukuku Sözleşmesi (UNCLOS) ile ilgili olduğunu kabul etti (paragraflar 336-338). UNCLOSa göre devletler, deniz çevresini hem korumak ve muhafaza etmekle, hem de bozmamakla yükümlü. Divana göre devletler, kirlenmenin önlenmesi amacıyla, sera gazı emisyonlarını azaltmak dahil tüm gerekli önlemleri azaltmaktan sorumlu. Ciddi emisyon kirliliği yaratacak aktiviteler için Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) yapılması da öngörülüyor.

Temiz çevre, pek çok insan hakkının ön koşulu

Kararın en kritik noktalarından biri, insan haklarıyla ilgili kısmı (paragraflar 369-404). Divana göre temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevre, pek çok insan hakkının ön koşulu olan zorunlu bir temel hak. Bu bağlamda devletlerin; sağlık hakkı, yaşam hakkı gibi haklarla ilgili yükümlülüklerini yerine getirebilmeleri için temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir çevre hakkını güvence altına almaları gerekiyor. Bu doğrultuda devletlerin iklim değişikliğiyle mücadele edecek adımları atmak ve hatta özel sektör faaliyetlerini düzenleyecek gerekli önlemleri almakla yükümlü oldukları sonucuna varılıyor.

''Uluslararası Adalet Divanı, sera gazı emisyonlarının neden olduğu zararın devletlere uluslararası sorumluluk yükleyebileceğini belirterek, özellikle yüksek emisyon salan ülkelerin ciddi hukuki baskı altına girebileceğine işaret etmiş oldu. Bu durum, iklim değişikliğinden ağır şekilde etkilenen ülkelerin tazminat taleplerini ve uluslararası hukuk zemininde iklim davalarını güçlendirebilir.'' (Fotoğrafta görülen Maldivler'in büyük kısmı, deniz seviyelerindeki yükselmeyle birlikte sular altında kalma riski taşıyor. Maldivler'de devlet bütçesinin yaklaşık yarısı, iklim değişikliğine karşı önlem almaya harcanıyor. Fotoğraf: Alain Schroeder)

”Uluslararası Adalet Divanı, sera gazı emisyonlarının neden olduğu zararın devletlere uluslararası sorumluluk yükleyebileceğini belirterek, özellikle yüksek emisyon salan ülkelerin ciddi hukuki baskı altına girebileceğine işaret etmiş oldu. Bu durum, iklim değişikliğinden ağır şekilde etkilenen ülkelerin tazminat taleplerini ve uluslararası hukuk zemininde iklim davalarını güçlendirebilir.” (Fotoğrafta görülen Maldivler’in büyük kısmı, deniz seviyelerindeki yükselmeyle birlikte sular altında kalma riski taşıyor. Maldivler’de devlet bütçesinin yaklaşık yarısı, iklim değişikliğine karşı önlem almaya harcanıyor. Fotoğraf: Alain Schroeder)

Zarar gören devletler, tazminat talep edebilir

Uluslararası Adalet Divanı, sera gazı emisyonlarının toplu ve küresel etkilerini tek bir devlete atfetmenin ve zararın o ülkeden kaynaklandığını göstermenin güç olduğunu kabul ediyor (paragraflar 421-443). Fakat zarar ile devletin ihlali arasında doğrudan ve kesin bir bağlantı gösterilirse, tazminat talebi gündeme gelebilecek.

Bunun yanı sıra devletlerin, Divan’ın kararında belirttiği yükümlülüklere aykırı eylemleri, sorumluluk doğuracak. Buna örnek olarak ulusal katkı beyanlarına ilişkin yükümlülükleri yerine getirmemek, ihtiyaç duyulan durumlarda ÇED hazırlamamak veya fosil yakıt üretimi, fosil yakıt tüketimi, fosil yakıt arama lisanslarının verilmesi veya fosil yakıt sübvansiyonlarının sağlanması” gibi uygulamalar sayılabilir.

Sular altında kalan ülkeler, devlet statüsünü kaybetmeyecek

Uluslararası Adalet Divanı’nın vardığı bir diğer sonuç, iklim değişikliğine bağlı olarak sular altında kalma riski bulunan küçük ada devletlerine ilişkin. Divan, bu ülkelerin sular altında kalmasının, devlet statülerini otomatik olarak kaybetmeleri anlamına gelmeyeceğini belirtti.

''Genel olarak Uluslararası Adalet Divanı, çevre hakkı ile insan hakları arasında güçlü bir bağ kurarak, iklim adaletini uluslararası hukukta daha sağlam bir temele oturttu ve iklim krizine karşı devletlerin yükümlülüklerini yeniden tanımlayan tarihi bir çerçeve sunmuş oldu.''

”Genel olarak Uluslararası Adalet Divanı, çevre hakkı ile insan hakları arasında güçlü bir bağ kurarak, iklim adaletini uluslararası hukukta daha sağlam bir temele oturttu ve iklim krizine karşı devletlerin yükümlülüklerini yeniden tanımlayan tarihi bir çerçeve sunmuş oldu.”

Çok kirleten ülkeler hukuki baskı altına girebilir

Uluslararası Adalet Divanı’nın verdiği bu danışma görüşünün bağlayıcılığı yok. Buna karşın devletlerin iklim değişikliği karşısındaki hukuki sorumluluklarını netleştirmesi açısından büyük önem taşıyor. Çevre anlaşmaları çoğunlukla genel ifadeler içerdiğinden, bu yükümlülüklerin bir yargı organı tarafından somutlaştırılması uzun süredir duyulan ciddi bir ihtiyaçtı.

Divan, sera gazı emisyonlarının neden olduğu zararın devletlere uluslararası sorumluluk yükleyebileceğini belirterek, özellikle yüksek emisyon salan ülkelerin ciddi hukuki baskı altına girebileceğine işaret etmiş oldu. Bu durum, iklim değişikliğinden ağır şekilde etkilenen ülkelerin tazminat taleplerini ve uluslararası hukuk zemininde iklim davalarını güçlendirebilir.

Ayrıca devletlerin sadece iklim taahhütlerinde bulunmalarının yeterli olmadığını, bu taahhütlerin etkili, bilimsel temelli ve insan haklarına duyarlı biçimde uygulanması gerektiğini ortaya koyan bu görüş, küçük ada devletlerinin ve gelişmekte olan ülkelerin uluslararası platformlarda daha güçlü bir şekilde hak aramasına da katkı sağlayabilir.

Genel olarak Divan, çevre hakkı ile insan hakları arasında güçlü bir bağ kurarak, iklim adaletini uluslararası hukukta daha sağlam bir temele oturtmuş ve iklim krizine karşı devletlerin yükümlülüklerini yeniden tanımlayan tarihi bir çerçeve sunmuştur.

Yazar Hakkında

Kıdemli Araştırmacı, Max Planck İnovasyon ve Rekabet Enstitüsü

Dr. Ezgi Ediboğlu, İstanbul Üniversitesi’nde Hukuk lisans derecesini tamamladıktan sonra çevre hukuku alanında avukatlık yapmış ve Marmara Üniversitesi’nde Kamu Hukuku Yüksek Lisans programına katılmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı’ndan yüksek eğitim için burs aldıktan sonra Marmara Üniversitesi’ndeki eğitimini askıya alarak Birleşik Krallık’a taşınmış ve burada Aberdeen Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Yüksek Lisans ve Doktora çalışmalarını tamamlamıştır.

Yüksek eğitiminde ana olarak Birleşmiş Milletler iklim değilikliği rejimi ve çevreye duyarlı teknolojilerin transferinin olası hükümetler arası yöntemlerine odaklanmıştır.

Doktora sonrası iki yıl kadar Türkiye’de akademisyenlik yapmış ve aynı zamanda 2021/22 Mercator-İPM Araştırmacısı olarak İstanbul Politikalar Merkezi bünyesinde ‘İklim Değişikliğiyle Mücadelede Teknolojik Yol Haritası: Türkiye İçin Bir Öneri’ adlı projesini yürütmüştür.

Türkiye’de bulunduğu sürede çalışmalarına Türkiye’nin iklim değişikliği rejimi altındaki durumunu da eklemiştir. Konu hakkında çalışmaya KAHİP ve kurucu üyelerinden biri olduğu Gıdanın Durumu Derneği gibi sivil toplum kuruluşları ile devam etmektedir.

2023 yılının başlarından beri Max Planck İnovasyon ve Rekabet Enstitüsü’nde kıdemli araştırmacı olarak çalışmaktadır.

Uzmanlık Alanları: Birleşmiş Milletler İklim Değilikliği Rejimi; Çok Taraflı Çevre Anlaşmaları; Teknoloji Transferi; Uluslararası Çevre Hukuku; Uluslararası Örgütler Hukuku