Skip to main content

Türkiye’de Emisyon Ticaret Sistemi’nin (ETS) pilot uygulaması, 2026’da hayata geçirilecek. 9 Temmuz’da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren iklim kanunu ile getirilen ETS’nin ilk uygulama dönemi ise 2028’de başlayacak. Prof. Dr. Ayşe Uyduranoğlu, bu yöndeki yaygın eleştirilerin aksine ETS’nin bir ‘‘kirletme izni’’ olmadığını, aksine, şirketler tarafından yaratılan ve maliyeti çevreye ve topluma yüklenen kirliliğin ilk defa fiyatlandırılacağını aktarıyor.

‘‘ETS ile birlikte bu kirliliğin fiyatlandırılması, başta işletmeler olmak üzere kirleticilere, daha az kirletmek için bir motivasyon sağlayacak. Sera gazı emisyonlarını azaltmak için harekete geçmek durumunda kalacaklar,’’ diyen Uyduranoğlu, iki senelik pilot dönemin iyi değerlendirilmesi gerektiğini vurguluyor ve ekliyor: ‘‘Şirketlerin bu sistemi anlaması çok önemli. Bu iki yıllık pilot dönemi bir geçiş süreci olarak görmeliyiz. Bir yandan iddialı hedefler koymalı, bir yandan da o iddialı hedeflere geçerken şirketlere ETS’yi çok iyi anlatmalıyız.’’

Türkiye’nin sera gazı azaltımı için iddialı hedefler koyması, ETS’nin arzu edilen sonuçları doğurabilmesi için büyük önem taşıyor. Bir karbon fiyatlandırma politikası olan ETS, maliyet etkin bir emisyon azaltımını amaçlıyor. Bu çerçevede Uyduranoğlu, ETS ile iklim hedefleri arasında iki yönlü bir ilişki olduğuna dikkat çekiyor: ‘‘İklim hedeflerine ulaşabilmek için, aralarında ETS’nin de bulunduğu birtakım politikaları hayata geçirmeniz gerekiyor. Diğer yandan ise ETS’nin etkin bir politika aracı olabilmesi için sera gazı azaltım taahhüdünün çok iyi tanımlanması lazım. Sera gazı emisyonlarının azaltılmasında ne kadar iddialı hedefler belirlersek, ETS’nin etkinliği de o kadar artar.’’

''Örneğin kirletici bir sektörde faaliyet gösteren bir şirket, ürününün yanı sıra bir kirlilik de üretiyor; fakat bu kirliliğin çevreye ve topluma maliyetini sırtlanmıyor. ETS ile birlikte bu kirliliğin fiyatlandırılması, başta işletmeler olmak üzere kirleticilere, daha az kirletmek için bir motivasyon sağlayacak.'' (Fotoğraf: Michael Pointner)

”Örneğin kirletici bir sektörde faaliyet gösteren bir şirket, ürününün yanı sıra bir kirlilik de üretiyor; fakat bu kirliliğin çevreye ve topluma maliyetini sırtlanmıyor. ETS ile birlikte bu kirliliğin fiyatlandırılması, başta işletmeler olmak üzere kirleticilere, daha az kirletmek için bir motivasyon sağlayacak.” (Fotoğraf: Michael Pointner)

Prof. Dr. Ayşe Uyduranoğlu’nun konuyla ilgili değerlendirmelerini aşağıda paylaşıyoruz:

Türkiye’nin iklim hedeflerine ulaşmak için ETS’ye ihtiyacı var

Sera gazı emisyonlarının fiyatlandırılması, iklim değişikliğiyle mücadelede en etkin yollardan biri. Burada da karşımıza hem literatürde hem de pratikte iki araç çıkıyor: Birincisi karbon vergisi, ikincisi ise emisyon ticaret sistemi (ETS).

Dünya geneline baktığımızda, emisyon ticaret sistemi de karbon vergisi de aslında çok yaygın değil. (Dünya Bankası’na göre, küresel emisyonların yüzde 28’i, farklı ülke ve eyaletlerde bulunan 43 karbon vergisi ve 37 ETS ile regüle ediliyor.)  Fakat iklim değişikliğine ilişkin gelişmelere, Paris Antlaşması’na ve Birleşmiş Milletler’in İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne baktığımızda, sera gazı emisyonlarının maliyet etkin yöntemlerle regüle edilmesi gerektiğine vurgu yapıldığını görüyoruz. ‘‘Maliyet etkin yöntemler’’ dendiğinde akla gelen iki fiyatlandırma aracı da, az önce bahsettiğim karbon vergisi ve ETS.

ETS’nin hayata geçirilmesinin en önemli nedenlerinden biri, Paris Anlaşması’nın 6. maddesi. Bu madde, uluslararası karbon ticaretinin önünü açıyor. Aynı miktarda sera gazı azaltımını daha az maliyetle sağlayan ETS, maliyet etkin bir yöntem olarak tavsiye ediliyor. Ayrıca ulusal katkı beyanlarının yerine getirilmesi için de ETS gibi etkin politika araçlarına ihtiyaç var.

Türkiye’nin de iklim hedefleri ile üstlendiği yükümlülükler gereği azaltım sağlayabilmesi için sera gazlarını regüle etmesi gerekiyor. Bunun da en etkin yolu, bu iki karbon fiyatlandırma politikasından geçiyor. Türkiye’nin karbon vergisi yerine ETS’yi seçmiş olmasının nedeni ise Dünya Bankası ile yürütülen çalışmalarda elde edilen sonuçlar. Bu çalışmalarda ETS’nin daha etkili olduğu ve Türkiye için daha uygun olacağı sonucuna varmışlar.


ETS ile iklim hedeflerine ulaşma arasında iki yönlü bir ilişki var. Hedeflere ulaşabilmek için aralarında ETS’nin de bulunduğu birtakım politikaları hayata geçirmeniz gerekiyor. Diğer yandan ise ETS’nin de etkin bir politika aracı olabilmesi için sera gazı azaltım taahhüdünün çok iyi tanımlanması lazım.

ETS ile kirletmek artık bedava olmayacak

Sera gazı emisyonları veya bu kirliliğe sebep olan aktivite, daha önce fiyatlandırılmayan bir alan. Örneğin kirletici bir sektörde faaliyet gösteren bir şirket, ürününün yanı sıra bir kirlilik de üretiyor; fakat bu kirliliğin çevreye ve topluma maliyetini sırtlanmıyor. ETS ile birlikte bu kirliliğin fiyatlandırılması, başta işletmeler olmak üzere kirleticilere, daha az kirletmek için bir motivasyon sağlayacak. Sera gazı emisyonlarını azaltmak için harekete geçmek durumunda kalacaklar. Daha önce bu emisyonlar fiyatlandırılmadığı için bir yükümlülük olarak görülmüyordu ve şirketler herhangi bir aksiyon alma gereği duymuyorlardı.

ETS ile birlikte şirketlere tahsisatlar, yani belirli bir miktar kirletme izni dağıtılacak. Bu tahsisatı aşmaları durumunda ceza ödemeleri gerekecek. Yani ETS’nin kurallarına uymazsan, sana ETS tarafından verilen azami kirletme sınırını aşarsan bir bedel ödeyeceksin. Ama buradan ‘‘havayı kirletebilmek için para ödüyoruz’’ sonucu çıkarılmamalı. Bu bir izin değil, tam tersi, kirletenlere getirilen bir yükümlülük.

Tahsisatlar nasıl dağıtılacak?

Ücretsiz tahsisat döneminde, bir sektörde faaliyette bulunan şirketler arasından en fazla ve en az sera gazı emisyonuna yol açan şirketlerin bir ortalaması alınacak. Bu ortalama miktarında tahsisat, sektörde faaliyet gösteren tüm şirketlere dağıtılacak. Bazı çevrelerde, sanki ürün yaşam döngüsü hesap alınarak bir karbon ayak izi hesaplaması yapılacakmış gibi algılandı; bu doğru değil.

ETS’den hangi sektörlerin daha az, hangi sektörlerin daha çok etkileneceğine dair tahminlerde bulunabilmek için ise öncelikle tahsisatların hesaplanıp dağıtılması gerekiyor. İki yıllık sürecin sonunda, sektörler üzerindeki etkiyi daha iyi görebileceğiz. Bakanlık da mutlaka bu sonuçları değerlendirip gerekli düzenlemeleri yapacaktır.

Etkin bir ETS, güçlü iklim hedefleri ile mümkün

ETS ile iklim hedeflerine ulaşma arasında iki yönlü bir ilişki var. Hedeflere ulaşabilmek için aralarında ETS’nin de bulunduğu birtakım politikaları hayata geçirmeniz gerekiyor. Diğer yandan ise ETS’nin de etkin bir politika aracı olabilmesi için sera gazı azaltım taahhüdünün çok iyi tanımlanması lazım. Sera gazı emisyonlarının azaltılmasında ne kadar iddialı hedefler belirlersek, ETS’nin etkinliği de o kadar artar.

''ETS’nin amacına hizmet edebilmesi için Türkiye’nin azaltım yükümlülüklerin zaman içinde artırılması gerekir. Yalnızca nihai hedefi içeren 2053 net sıfır hedefi ile yetinmeyerek 2030, 2035, 2040 için her beş yılda bir güçlendirilerek gözden geçirilecek ara hedefler belirlenmesi gerekiyor. Bu yapıldığında, şirketler de kendilerini bu hedeflere göre hazırlayacaklar.'' (Fotoğraf: Trinh Trần)

”ETS’nin amacına hizmet edebilmesi için Türkiye’nin azaltım yükümlülüklerin zaman içinde artırılması gerekir. Yalnızca nihai hedefi içeren 2053 net sıfır hedefi ile yetinmeyerek 2030, 2035, 2040 için her beş yılda bir güçlendirilerek gözden geçirilecek ara hedefler belirlenmesi gerekiyor. Bu yapıldığında, şirketler de kendilerini bu hedeflere göre hazırlayacaklar.” (Fotoğraf: Trinh Trần)

İlk iki seneyi bir geçiş süreci olarak görmeli

Fakat şuna da dikkat etmemiz lazım: Biz bir geçiş sürecindeyiz. Sene başı itibariyle pilot olarak ETS’yi ilk defa uygulamaya başlayacağız. Şirketlerin bu sistemi anlıyor olması çok önemli. O nedenle bu iki yıllık pilot dönemi bir geçiş süreci olarak görmeliyiz. Bu sürecin ardından ETS, şirketlerin düşük karbon ekonomisine ya da sıfır karbon ekonomisine geçişinde daha itici, hızlandırıcı bir görev üstlenecektir.

Dünyadaki ETSlere baktığımızda da bu doğrultuda sonuç alındığını görebiliriz. Örneğin Avrupa Birliği ETS’sinde regüle eden şirketlere baktığımızda, 2005 yılından itibaren bu şirketlerin emisyonlarında %40-50 arası azaltım sağlandığı gözleniyor. Bu da sistemin ne kadar etkili olduğunu gösteriyor.

ETS’yi şirketlere çok iyi anlatmalıyız

Dolayısıyla bir yandan iddialı hedefler koymalı, bir yandan da o iddialı hedeflere geçerken şirketlere ETS’yi çok iyi anlatmalıyız. Benim izlenimim, şirketlerin bu sisteme biraz mesafeli durdukları yönünde. Bu nedenle çok iyi bir iletişim yürütülmesi gerekiyor. Bakanlığın bu konuda çabaları var, bu çabalar daha da yoğunlaştırılmalı. Şirketlere her türlü iletişim aracı kullanılarak ETS’nin anlatılması lazım.

Günün sonunda, daha az kirlilik, şirketler açısından da önemli. Sürdürülebilirliğin koşullarını dikkate aldığınızda; ekolojik, sosyal ve ekonomik sürdürülebilirlik arasında çok ciddi bir bağ var. Kirliliğin sonuçları, işçilerin ve şirketin performansını da etkileyecektir. Bu bağı görebiliyor olmaları çok önemli.

''ETS gelirlerinin yalnızca yarısının özel bütçeye gitmesi tabii ki yeterli değil. Bu miktarın tamamen yeşil dönüşüme harcanacağı söyleniyor. Ancak ben bu bütçenin içerisinden adil geçişe ayrılacak payın da çok yüksek olması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle düşük gelirlileri korumak adına bu gerekiyor.''

”ETS gelirlerinin yalnızca yarısının özel bütçeye gitmesi tabii ki yeterli değil. Bu miktarın tamamen yeşil dönüşüme harcanacağı söyleniyor. Ancak ben bu bütçenin içerisinden adil geçişe ayrılacak payın da çok yüksek olması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle düşük gelirlileri korumak adına bu gerekiyor.”

Pilot dönemin ardından hedef yükseltmek şart

Tabii ki ETS’ye başlarken iddialı hedefler koyulmayabilir. Türkiye’nin taslak halindeki ETS yönetmeliğine baktığımızda da iki yıllık bir pilot dönemden bahsedildiğini görüyoruz. Bu süreçte şirketler açısından da, ülke açısından da iddialı hedefler söz konusu değil.

Ancak ETS’nin amacına hizmet edebilmesi için Türkiye’nin azaltım yükümlülüklerin zaman içinde artırılması gerekir. Yalnızca nihai hedefi içeren 2053 net sıfır hedefi ile yetinmeyerek 2030, 2035, 2040 için her beş yılda bir güçlendirilerek gözden geçirilecek ara hedefler belirlenmesi gerekiyor. Bu yapıldığında, şirketler de kendilerini bu hedeflere göre hazırlayacaklar. Nasıl daha fazla sera gazı azaltımı sağlanabileceği ile ilgili şirketlerin bünyesi içinde mümkün mertebe çalışılması gerekecek. Bu, yeni bir teknolojiye yatırım yapmak da olabilir, araç filosunda elektrikli araçların tercih edilmesi de.

Şirketlerde yeşil uygulamalar arttıkça ETS’ye destek yükseliyor

Bir çalışmamızda, olası bir ETS’ye verilecek toplumsal desteği olumlu etkileyen faktörleri incelemiştik. Şirketlerin kendi bünyelerinde hayata geçirdikleri yeşil uygulamalar da bu faktörler arasında yer alıyordu. Atık yönetiminden gürültü yönetimine, personele verilen sürdürülebilirlik eğitimlerinden yeşil ofislere kadar farklı yeşil uygulamaları hayata geçiren şirketlerde, ETS’ye verilen desteğin daha fazla olduğunu gördük. Tabii ki bu uygulamaların yeşil yıkama/yeşil badana olmaması, ciddi anlamda uygulanması gerekiyor. Nitekim başka akademik çalışmalar da hayata geçirilen çevre regülasyonlarının, şirketlerin yeşil iş benimsemesinde çok önemli rol oynadığını gösteriyor. ETS, bu çerçevede de çok önemli bir araç.

Adil geçişe daha fazla kaynak aktarılmalı

Meselenin sosyal tarafına baktığımızda ise ETS’nin işletilmesinden elde edilecek gelirin yüzde ellisinin ETS’yi işleten EPİAŞ’a (Enerji Piyasaları İşletme AŞ), kalan yarısının ise özel bütçeye gideceğini görüyoruz. Özel bütçeye gitmesi, adem-i tahsisat ilkesinden kurtulmamız anlamına geliyor.

Adem-i tahsisat ilkesine göre belirli bütçe gelirleri, belirli bütçe giderlerine ayrılamaz. Bu nedenle örneğin deprem vergilerinden toplanan gelirler, doğrudan deprem harcamalarına aktarılamaz. Öncelikle tüm kamu gelirleri bir bütçe havuzuna konulur ve daha sonra ne için gerekiyorsa onun için harcanır. ETS gelirlerinin yarısının özel bütçeye gitmesi ise nereye harcanacağını baştan belirleyebileceğimiz anlamına geliyor.

Diğer yandan ETS gelirlerinin yalnızca yarısının özel bütçeye gitmesi tabii ki yeterli değil. Bu miktarın tamamen yeşil dönüşüme harcanacağı söyleniyor. Ancak ben bu bütçenin içerisinden adil geçişe ayrılacak payın da çok yüksek olması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle düşük gelirlileri korumak adına bu gerekiyor.

Prof. Dr. Ayşe Uyduranoğlu hakkında:

Prof. Dr. Ayşe Uyduranoğlu, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinden mezun olmuş ve doktorasını İngilterenin Exeter Üniversitesinde yapmıştır.

İlgi alanı Çevre Ekonomisi olup bu alanda iklim değişikliği, çevre vergileri, özellikle karbon vergisi, emisyon ticareti, Avrupa Birliği iklim politikaları, sürdürülebilir enerji, ulaşım ve su politikaları konularında çalışmaktadır. Bu konularda önde gelen uluslararası ve ulusal dergilerde yayınları bulunmaktadır. Çevre konularında kitap bölümleri vardır ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınevi tarafından basılan Developing Sustainability” kitabının editörlerindendir. WWF Türkiye tarafından yayımlanan Türkiyenin Su Riskleri” başlıklı raporun ortak yazarıdır.

2022 yılında Hazine ve Maliye Bakanlığı Vergi Konseyi Çalışma Grubu üyesi olarak yeşil vergileme konusunda çalışmıştır. Yeşil Gazetede çevre ve edebiyat konularında gönüllü olarak yazmaktadır. 2000 yılından bu yana İstanbul Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmakta ve 2010 -2023 yılları arasında aynı üniversitenin Çevre, Enerji ve Sürdürülebilirlik Uygulama ve Araştırma Merkezinin müdürlüğünü yapmıştır.

Uzmanlık Alanları: Karbon Fiyatlandırması, Yeşil Vergiler, Yeşil Mutabakat, Sürdürülebilir Ulaşım, Enerji ve Su Politikaları

 

*Haberin kapak fotoğrafı: Chris LeBoutillier