Kuraklık koşullarını ve gelecekte beklenen değişiklikleri inceleyen yeni çalışmalar, Türkiye’nin de içinde yer aldığı Akdeniz Havzası’nda kuraklıkların sıklığında ve şiddetinde artış öngörüyor. Azalan yağışlar ve yükselen sıcaklıklar, kuraklık konusunda dünyanın en riskli bölgelerinden biri olarak tarif edilen Akdeniz Havzası’nda, yarı kurak veya kurak koşullara doğru kayma yaşanmasına neden oluyor.
İyimser, orta ve kötümser iklim değişikliği senaryoları doğrultusunda, Türkiye’deki kuraklık koşullarının kısa (2011-2040), orta (2041-2070) ve uzun (2071-2100) vadede ne şekilde değişeceği değerlendiren yeni bir çalışma, 2041 yılından sonra kurak iklim koşullarının tüm Türkiye’de artacağını ortaya koyuyor.
Yüzyıl sonunda karbondioksit salımlarının iki katına çıktığı ve ortalama sıcaklıkların 3.6°C yükseldiği orta iyimserlikteki iklim değişikliği senaryosuna göre (SSP3-7.0), aynı süre zarfında, kurak ve yarı-kurak alanlar Türkiye’nin yüzde 30’undan fazlasını kaplayacak.
Araştırmaya göre, kuraklık artışı en fazla Orta Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Akdeniz’in bazı bölümlerinde yaşanacak. Doğu Anadolu ve Ege Bölgesi’nin iç kesimlerinin de ciddi şekilde etkileneceği hesaplanıyor.
Üç kuraklık indisi ve üç farklı senaryo çalışıldı
Yağış, sıcaklık, akış, toprak nemi ve yeraltı su seviyesi gibi çeşitli değişkenler kullanılarak hesaplanan kuraklık indisleri, meteoroloji ve iklim bilimlerinde, kuraklık seviyelerini belirlemek için kullanılıyor.
Bu çalışmada da ilk olarak üç farklı kuraklık indisinin (Pinna Birleşik Kuraklık İndisi, Erinç Kuraklık İndisi ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı Kuraklık İndisi), 1981 ve 2010 yılları arasında Türkiye’deki alansal dağılışı ve oranı belirlendi.
Çalışmada adı geçen bu indisler ve iklim değişikliğinin ne derece şiddetli yaşanacağına dair iyimser, orta ve kötümser senaryo ve modeller kullanılarak, Türkiye’deki kuraklık koşullarında kısa, orta ve uzun vadede gerçekleşebilecek değişikliklerin değerlendirilmesi yapıldı.
Araştırmanın bulgularına göre, çalışılan üç kuraklık indisi de benzer bir eğilime işaret ediyor: İçinde bulunduğumuz yüzyıl boyunca Türkiye’de nemli alanlar azalırken, kurak ve yarı-kurak alanlar artacak. İki indiste, kurak alanlarda artış öngörürken, Erinç indisinde ise nemli alanların azalacağı görülüyor.
Marmara ve Doğu Anadolu’da nemli koşullar azalacak
Çalışmada faydalanılan kuraklık indislerinden ilki, kurak iklim koşullarını, yıllar içindeki ortalama yağış ve en kuru aydaki sıcaklık verileriyle hesaplayan Pinna Birleşik Kuraklık İndisi.
Özellikle kurak mevsimlerdeki iklim koşullarını başarıyla ölçen bu indis, 1981-2010 yılları arasında Türkiye’nin neredeyse yarısının yarı-kurak olduğunu tespit ediyor. Yarı-kurak alanlar, özellikle Marmara Bölgesi’nin batısında, Ege Bölgesi’nin büyük kısmında ve Orta ile Güneydoğu Anadolu bölgelerinde bulunuyor.
Bu indise göre, ülkenin yüzde 42’si ‘nemli’ iken, yüzde 8’i ise ‘çok kurak’. Bu kurak alanlar ise çoğunlukla Orta ve Güneydoğu Anadolu’da yer alıyor. Ancak yapılan çalışma, iklim değişikliği nedeniyle, tespit edilen kurak alanlarda artış olacağını ortaya koyuyor.
Küresel ısınmaya sebep olan sera gazı salımlarında büyük azalma öngören ve 2050 yılında net sıfır emisyon hedefine ulaşılacağı varsayımıyla hareket edilen iyimser senaryoda dahi, bu indiste tespit edilen kurak alanların yaklaşık yüzde 4 oranında artacağı öngörülüyor. Öte yandan küresel sera gazı emisyonlarının gidişatı, bu senaryoyu giderek daha az muhtemel hale getiriyor.
Salımların mevcut düzeyde devam ettiği kötümser senaryoda ise, yüzyıl sonuna doğru, ‘çok kurak’ alanların ülkenin yüzde 15’ini kapsayacağı hesaplanıyor.
Bu senaryoya göre, içinde bulunduğumuz yüzyıl boyunca, Türkiye’de nemli alanlar giderek azalacak. Bu azalmadan en çok etkilenen bölgeler, Marmara ve Doğu Anadolu olacak. Ülkenin kuzey kıyıları ve Doğu Anadolu’nun bazı yaylaları haricinde ise, nemli iklim tipine sahip alan kalmayacak.
Kurak alanlarda büyük artış bekleniyor
Türkiye’nin önde gelen fiziki coğrafyacılarından Prof. Dr. Sırrı Erinç’in geliştirdiği ve adıyla anılan Erinç Kuraklık İndisi ise kurak ve nemli alanların yanı sıra, kurak mevsimin süresini de ölçme konusunda faydalı bir yöntem.
Bu indise göre, kurak alanlar Türkiye’nin yüzde 0.3’ünü kaplıyor ve Güneydoğu Anadolu’daki Suriye sınırında gözleniyor. Toprakların yüzde 8’ine denk gelen yarı kurak alanlar ise Orta ve Güneydoğu Anadolu’nun yanı sıra, Doğu Anadolu’nun en doğu bölgelerinde yoğunlaşıyor. Bu indise göre 1981-2010 yılları arasında Türkiye topraklarının yüzde 36’sı, yarı nemli.
Kurak alanlar konusunda bu iki indis arasında görülen farkı, büyük oranda, Pinna Birleşik Kuraklık İndisi’ndeki dört sınıfa karşı, Erinç indisinde altı sınıf bulunmasından kaynaklanıyor. Özellikle Türkiye için geliştirilmiş olan Erinç İndisi’nde kullanılan bazı veriler de farklıdır. Bu indiste, kısa vade için (2011-2040) belirgin bir değişim beklenmese de, yüzyıl sonuna doğru tablo değişiyor.
2071-2100 dönemine gelindiğinde, kötümser senaryoya göre, kurak alanların yüzde 9’u bulacağı, yarı kurak alanların ise yüzde 29’a ulaşacağı görülüyor.
Ancak bu indisin tespit ettiği daha da büyük değişim, çok nemli koşullarda görülüyor. Kötümser senaryoda, bu alanların yüzyıl sonuna doğru yüzde 20 azalması bekleniyor.
Yarı kurak alanlar yedi kata kadar genişleyebilir
Dikkate alınan üçüncü indis ise, dünyadaki kuraklık çalışmalarında yaygın olarak kullanılan ve sıcaklık, yağış ve doğal yüzeylerden buharlaşma gibi, Türkiye’de kuraklık koşullarını en çok etkileyen faktörleri dikkate alan Birleşmiş Milletler Çevre Programı Kuraklık İndisi.
Türkiye’nin yüzde 6’sını yarı kurak olarak sınıflandıran İndis’te, bu alanların yüzyıl sonuna doğru ciddi oranda artacağı öngörülüyor. Buna göre, kötümser senaryoda yarı kurak alanlar yedi kattan fazla artarak ülkenin yüzde 43’ünü kaplayabilir. Gerçekleşmesi pek olası görünmeyen iyimser senaryoda ise bu alanların yüzde 10’a yükseleceği tahmin ediliyor.
Artan kuraklığın sebebi, insan kaynaklı iklim değişikliği
Atmosferdeki sera gazı miktarındaki artıştan kaynaklanan iklim değişikliği, dünya genelde sıcaklık değerlerinin yükselmesine ve bunun sonucunda da yağış döngülerinin değişmesine neden oluyor. Özellikle Akdeniz Bölgesi gibi bazı bölgelerde, bu değişiklikler daha az yağış ve daha yüksek sıcaklıklarla sonuçlanıyor. Nihayetinde su kaynakları azalıyor, buharlaşma artıyor ve toprak nemi azalıyor.
Kuraklık olaylarının sıklığını ve şiddetini artıran iklim değişikliği, su kaynakları, tarım ve doğal ekosistemler üzerinde ciddi baskılara neden oluyor. Bu nedenle, iklim değişikliği ile mücadele, aynı zamanda kuraklıkla da mücadele anlamına geliyor.
Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz bölgesi, kuraklık tehlikesi söz konusu olduğunda dünyanın en riskli bölgelerinden biri. Bölgedeki sıcaklık artışı, dünya ortalamasının üzerinde seyrediyor ve şimdiden 1.5C’yi aşmış olabileceği değerlendiriliyor.
Akdeniz Havzası’nda kuraklıkların sıklığı ve şiddeti, 1970lerden bu yana artıyor. İklim simülasyonlarına göre, yüzyıl sonuna gelindiğinde yağışlar, 1986-2005 yılları arasına kıyasla yüzde 20-40 azalmış olacak.
Bir dizi kuraklık indisini ve senaryoyu bir araya getirerek, kuraklığın gelecekte ne ölçüde yaygınlaşacağına dair modeller ortaya koyan bu çalışmanın da gösterdiği üzere, Türkiye’nin artan kuraklık tehlikesine karşı aktif önlem alması gerekiyor.
İklim değişikliğine uyum politikaları geliştirmek şart
Gelecek projeksiyonlarına göre, kuraklık ve çölleşmeye karşı zaten savunmasız olan Türkiye, yeraltı su seviyelerinde azalma, ekosistemlerin zarar görmesi, biyoçeşitlilik kaybı ve gıda güvensizliği gibi birçok ciddi etkiyle karşı karşıya kalacak.
Ancak kuraklık koşullarındaki değişiklikleri daha iyi anlamak ve yönetmek, Türkiye’nin iklim değişikliğine dayanıklılığını artırabilir; su kaynaklarını, ekosistemleri ve tarımı koruyabilir; artan kuraklığa karşın nüfusun refahını sağlayabilir. Bu çalışmanın bulguları da, kuraklığın, su kaynakları yönetimi, tarımsal planlama ve uyum stratejileri üzerindeki etkilerinin daha iyi anlaşılmasını sağlayabilir.
Artacak kuraklık koşullarına uyum için yapılması gerekenlerden biri, su yönetim planlarını, iklim modellemelerini dikkate alarak güncellemek ve su kaynaklarının sürdürülebilirliğini güvenceye almak. Su kaynaklarının etkin kullanılmasını sağlayacak önlemler almak ise bir diğer önemli adım.
Bunun için izlenebilecek bir yöntem, su tasarrufu sağlayan teknolojileri, suyun yeniden kullanımını ve geri dönüşümünü, ayrıca tarımda suyun verimli kullanılmasını destekleyen politikalar geliştirilmesi. Bunların yanı sıra, kuraklığa dirençli tarım ürünleri geliştirilmesi için araştırma-geliştirme çalışmalarına kaynak ayırmak, kuraklığın tarımsal üretim üzerindeki etkilerini asgaride tutabilmek için önem taşıyor.
Araştırma ekibi, politika yapıcıları, paydaşları ve tüm toplumu, durumun ciddiyetinin farkına varmaya ve sürdürülebilir çözümler üzerinde işbirliği yapmaya davet ediyor. Çalışmanın bulguları, hemen harekete geçilmesi gerekliliğini vurgularken, araştırma, planlama ve uyum stratejilerinin önemine dikkat çekiyor.
Kaynak Makale: ‘Climate model projections of aridity patterns in Türkiye: A comprehensive analysis using CMIP6 models and three aridity indices’
Coğrafi Bilgi Sistemleri Uzmanı
Doç. Dr. Doğukan Doğu Yavaşlı, Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Coğrafya Bölümü öğretim üyesidir.
Lisans eğitimini Ege Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nde, yüksek lisans eğitimini Ege Üniversitesi Coğrafi Bilgi Sistemleri programında ve doktorasını Ege Üniversitesi Fiziki Coğrafya programında tamamlamıştır. Yüksek lisans ve doktora süresince birçok kez NASA Goddard Uzay Uçuş merkezinde davetli araştırmacı olarak bulunmuştur. 2010-2011 yılları arasında Fulbright Bursu kapsamında Maryland Üniversitesi (ABD) Coğrafi Bilimler bölümünde misafir araştırmacı olarak çalışmıştır.
2007-2016 yılları arasında Ege Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nde çalışmıştır. 2016’dan itibaren ise çalışmalarını, Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nde sürdürmektedir.
Tanınmış uluslararası dergilerde uzaktan algılama, iklim değişikliği gibi konularda yayınları bulunmaktadır.
Uzmanlık Alanları: Coğrafi Bilgi Sistemleri, Uzaktan Algılama, Veri Analizi, İklim Değişikliği
- 18 Şubat 2024